23 Eyl 2025


Tarihin Sıfır Noktasından Sahneye

Yeni oyunumuz Dünyanın Göbeğine Yolculuk’un yazarı Ege Işık Özatay, Göbeklitepe’den yola çıkarak yazdığı oyununda tarih, felsefe ve masalın büyüsünü bir araya getiriyor. Nelerden ilham aldığını, yazarlık yolculuğunu ve çocuklara seslenmenin inceliklerini tiyatromuzun yöneticisi Nevra Nergiz’e anlattı.

 

Bu oyunu yazarken bir yandan da Inspera Çocuk Tiyatrosu’nun ilk oyunu Ormanın Hazineleri’nin tanıtımlarını izlediğini ve etkilendiğini söylemiştin. Neydi o süreçteki hissin? 

İkinci oğlumu kucağıma aldığım 2023 yılında Aziz Nesin’in “Şimdiki Çocuklar Harika” adlı kitabını yeniden okumaya başlamıştım. Özellikle yeni doğan bir bebekle geçen uzun gecelerde bana arkadaşlık eden bu başucu kitabı çocukların gözünden yetişkinleri anlatır. Aziz Nesin’in kendine has mizahı bu kitapta Zeynep ve Ahmet adında iki çocuğun birbirine yazdığı mektuplarda açığa çıkar. Aslında çocukların ne kadar eşitlikçi, özgür, içten ve doğru sözlü olduklarını bu mektuplar sayesinde anlarız. Büyüklerin dünyası kaotik resmedilir. İçten pazarlıklı, çıkarcı, gösteriş düşkünü anne babalar; baskıcı, ezbere dayalı eğitim sistemi ve basmakalıp ilişkiler çocukların masumane düşünceleriyle çatışır. Çocuklar her şeyin farkında ve artık yetişkinlerin “bizim zamanımızda…” kalıbıyla başlayan cümlelerinden bıkmış usanmış durumdalar. Sabaha karşı bir vakitte, rüyayla karışık bir gerçeklikte yanımda usulca nefes alan oğluma baktım. “Taptaze bir dünya yeşeriyor yanımda” diye düşündüm. Aynı günün sabahında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü’nden arkadaşım Serel Turhan’nın yayınladığı bir Instagram postuyla karşılaştım. Büyülü bir atmosfer, ışıklar, işçiliği madeninden değerli taşlar gibi işlenmiş güzelim kostümler, sahneden seyir yerine doğru yayılan rengarenk bir enerji... Henüz bir oyunculuk öğrencisiyken Özdemir Nutku Sahnesi’ne çıktığında yeteneğiyle göz kamaştıran arkadaşım Serel, paylaştığı bu postun altına “Ormanın Hazineleri, Yazan: Nevra Nergiz, Inspera Çocuk Tiyatrosu” notunu düşmüştü. Serel’e bir tebrik mesajı göndermenin dışında bir eylemim olmadı. Olamazdı. Çünkü heybemde bir çocuk oyunu yoktu. Aklımda dönüp duran, havada asılı kalmış diyaloglar karakterler vardı. Onları kağıda dökmeliydim.

Peki, nasıl oturdun metnin başına ilk?

Inspera Bodrum’da izleyiciyle buluşan ve bir çocuk kitabından sahneye uyarlanan bu oyun bana 2023 yılında zihinsel olarak verişmiş bir hediye niteliğindeydi. Senin yarattığın evrenin içinde kendime bir yer bulduğumu hissediyordum. Sağlı sollu zeytin ağaçları, çamlar, yere düşmüş kozalaklar, dağ kekikleri ve minik su birikintileri ile birlikte Yeraz ile gizemli bir yürüyüşe çıkmıştım adeta. Sonra bu kitabı oğullarıma okumaya başladım. Her anne gibi zamanın geçmesini bekledim. Oğlum önce yürüdü, sonra ilk kelimesini söyledi ve kaşığı tuttu. Zamanın geldiğini biliyordum. Bilgisayarın karşısına oturduğum o gün benim için bir dönüm noktasıydı. Inspera Çocuk Tiyatrosu için bir yolculuk hikayesi yazacaktım. Onları onlara anlatan, cesur, eğlenceli, özü sözü bir, ufuk açıcı ve sihirli ya da masalsı bir evren yaratmak istedim. “Yetişkinlerin kurduğu dünyayı alt üst nasıl edebilirim?” sorusunun peşine düştüm.

Dünyanın Göbeğine Yolculuk; çok naif, çok tatlı arkadaşlık ilişkilerine odaklanırken arka planda da mistik bir yolculuğa davet ediyor izleyiciyi. Tarih, felsefe, sosyoloji gibi pek çok alanın desteğini alarak heyecanlı bir alan açıyor seyirciye. En çok merak ettiğim şey şu: Göbeklitepe’yi merkeze alma motivasyonun neydi?

Bilgisayar ekranının başında boş bir Word belgesine bakarken aklımdan sürekli bir cümle geçiyordu “Masalsı bir evren yaratmak istiyorum”. Bu evrenin benim için bizim kültürümüze ait olması çok kıymetliydi. Dünyanın merkezi etrafında dolanmaya başladım. Jules Verne 1867 yılında Voyage au centre de la Terre (Dünyanın Merkezine Yolculuk) adlı romanında İzlanda’daki sönmüş yanardağ Sneffels’in kraterinden dünyanın merkezine inmişti. Romandaki karakterler yerin altında sürprizlerle dolu bir yolculuğa çıkarlarken dünyanın merkezini araştırmaya başladım. Tarihin sıfır noktası, başlangıç yeri neresi sorularına cevaplar ararken oklar Göbeklitepe’yi işaret ediyordu. Bilinen en eski tapınak kompleksi olarak tanımlanan Göbeklitepe MÖ 9600 – 9500 civarında tarihleniyor. Yani Stonehenge’den yaklaşık 6.000, Mısır piramitlerinden 7.000 yıl daha yaşlı. Özellikle “yaşlı” sıfatını kullanıyorum çünkü burası yaşayan bir organizma gibi. Çocukların da ilgisini çekebilecek çok fazla ayrıntı var. Dikilitaşların üzerinde yer alan yılan, tilki, akrep, aslan, kuş gibi hayvanların kabartmaları; çok “yaşlı” olması, 5- 7 metre arasında devasa taşlar, define ve gizem duygusu, efsaneler, bilmeceler, kazı alanları… Karl W. Luckert’in “Göbekli Tepe” adlı araştırma kitabını okumaya başladım. Kendimi bir vahanın ortasında buldum. Luckert Göbeklitepe’de yer alan sembollerin ne anlama geldiğini etraflıca anlatmanın yanında bir insanlık tarihi çalışmasını okuyucunun avuçlarına bırakıveriyor. Göbeklitepe’deki kazı çalışmalarının başkanlığını yürüten Alman arkeolog Klaus Schimidt’in video’larını izledim. Çocuklara yeni bir merkeze yolculuk hikayesi anlatmanın vakti geldi diye düşündüm. Hem de bu defa bilginin ışığında gerçek merkeze inecektik: Göbeklitepe’ye.

Biraz teknik olabilir bu soru ama eminim oyun yazarlığı ve çocuk yazını konusuna kafa yoranların da ilgi odağındayız. Çocuklar için yazarken nelere dikkat ediyorsun ve bu oyun özelinde; Göbeklitepe’nin tarihsel, kültürel ve mistik yanlarını nasıl bir dengeyle aktardın?

Çocuklar için yazarken önceliğim, konunun karmaşıklığını basitleştirirken onların merak duygusunu ve hayal güçlerini beslemek. Dilin anlaşılır, ritmin akıcı ve karakterlerin ilişkilerinin duygusal olarak bağlanabilir olmasına dikkat ediyorum. “Göbeklitepe” ekseninde ise tarihsel ve kültürel gerçekleri tamamen değiştirmeden, mistik ve büyülü yanını öne çıkaracak şekilde kurguladım; çocukların merakını tetikleyen hikâyelerle, sembollerle ve küçük dramatik sürprizlerle dengelemeye çalıştım. Böylece hem öğreniyor hem de oyun dünyasında keyifli bir yolculuk yapıyorlar.

Biz çocuk tiyatrosu yapıyoruz ama “yetişkinler de buyursunlar gelsinler” diyoruz oyunlarımıza. Bence bu oyun da bizim repertuvarımıza çok yakışıyor. Sen oyunun yazarı olarak nasıl ikna ederdin bir yetişkini bu oyunu izlemeye? 

Ona şöyle söylerdim: “Bir an olsun çocukluğunda bir güne geri dönmek ve arkadaşlarınla bir tren yolculuğuna çıkmak ister misin? Cevabın “evet” ise hadi Inspera Bodrum’a gidelim.”

Oyunun en sevdiğin sahnesi hangisi? 

Ben havaalanlarında, limanlarda, tren istasyonlarında, hatta o karışık otobüs terminallerinde olmayı çok severim. Yolcular, onları uğurlamaya gelen yakınları, bavullar, yer değiştiren, hareket halinde olan hikayeler oldum olası ilgimi çeker. O kargaşanın içinde kulağımda davullar, marakaslar, trompetler, saksafonlar çalar. Hep merak ederim o genç delikanlı çantasında hangi kitabı taşıyor, saçını iki yana örmüş neşeli kız kime kavuşmak için sabırsızlanıyor? Varmaktan çok yolculuğun kendisinin verdiği heyecan ilgimi çekiyor. Bu nedenle oyunun açılış sahnesi üstünde çok çalıştım. Burası bir gar. İlk defa karakterlerimle tanışacağınız yer. Seyirciyi başlar başlamaz oyunun içine çekmeyi arzu ettim.

Peki ya en sevdiğin karakter?

En sevdiğim karakter de tren. Zeyno, Sümer, Güneş, Abbas Atlas ve tüm Göbeklitepe sembollerini kucaklayan bu macera treni bence canlı. Tıpkı Shakespeare’in “Bir Yaz Gecesi Rüyası” adlı oyununda Snout karakterinin bir duvarı canlandırmasına benzetebilirim bu durumu. Snout, parmaklarını açarak “duvardaki yarık” rolünü de üstlenir. Aşıklar bu boşluktan konuşurlar. Bu durum, seyirciye hem komik gelir -çünkü koskoca insan “ben duvarım” diye ciddi ciddi oynar- hem de Shakespeare’in tiyatroya yaptığı eğlenceli bir gönderme olur: Sahnede her şey bir oyun ve hayal gücüyle var olur.

Seni detaylı tanıtmayı sona bıraktım Ege çünkü oyunla ilgili çok heyecanlıyım. Ama elbette seni de seyircilerimizle ve okuyucularımızla tanıştırmak isteriz…

Ben Ege. İki oğlum Sümer ve Pamir, eşim Evrim ile birlikte bir yılı aşkın süredir Berlin’de yaşıyorum. Yetişkinler için öyküler ve sanat yazıları yazıyorum. Daha önce “Harikalar Mutfağı” adlı çocuk oyunum Devlet Tiyatrolarında sahnelendi. İstanbul’da yaşadığım süre zarfında, on beş yıl, geleneksel ve dijital reklam ajanslarında reklam yazarlığı yaptım. Her gün yazmaya devam ediyorum.

Ve en sorum: Sence izleyiciler bu hikayeden hangi duyguyla ayrılacaklar? 

Ben izleyicimizin perde kapandıktan sonra merak duygusuyla salondan ayrılmalarını arzu ediyorum. Akıllarında cevaplarını aramak isteyecekleri soru işaretleri uyandırabilirsem ne mutlu bana. Elbette çok eğlenmeleri, hoş zaman geçirmeleri ve dünyadan bir an olsun uzaklaşıp Inspera Çocuk Tiyatrosu ile birlikte yarattığımız evrenin tadını çıkarmalarını diliyorum.