Bir Romanı Canlandırmak…
16 Kas 2024


“Hikayemiz Ege’nin bol mavili, yeşilli, mis kokulu Kıyıkışlacık bölgesinde geçiyor. Orman okuluna giden Yeraz’ın tek isteği evde yalnız kalabilmek ve böylece büyüdüğünü herkese ispat edebilmek… Ama nerede o şans! Annesinin iş seyahatine çıkacağını, ona hafta sonu babaannesinin eşlik edeceği bilgisiyle birlikte öğrenince bütün hayalleri suya düşüyor. Zaten okuldaki fotoğraf sergisi için de yeterli fotoğrafa sahip değil. Her şey mi ters gider? Ve neden bu evde herkes bu kadar sı-kı-cııı!

Yeraz orman yürüyüşüne gecikince kendini ister istemez bir maceranın içinde bulur. Patikanın sonunda karşısına çıkan ev, yeni arkadaşı Yosun, Yosun’un hatırlamakta güçlük çeken nenesi, çeltikçi kuşu, mantarlar, kozalaklar, mis gibi orman kokusu ve daha neler neler… Bir de tabii nereden geldiği, nereye gittiği belli olmayan büyülü bir günlük: Caniko.”

Hikayemizi kısaca hatırladıktan sonra kitaptan tiyatroya uzanan yolu yazarımız Nevra Nergiz’in ağzından dinleyelim…

“Ormanın Hazineleri romanını kitap sayfalarından çıkartıp sahneye taşırken dönüp dolaşıp kendimize hatırlattığımız ilkeler Inspera Çocuk Tiyatrosu’nun da dinamiklerini oluşturuyordu aslında. Sahne arkası ekip için formül son derece netti. Naif, romantik sayılabilecek, neşeli ve sıcacık bir öykümüz vardı. Mesaj verme kaygısı taşımadan bu öyküye ruh katmalı, onu ete kemiğe büründürmeliydik. Parmak sallamadan derdimizi anlatmaya odaklandık. Sahne bütünlüğü olan, ayakları yere basan, umut aşılayan, yaratıcı yönü kuvvetli ve yenilikçi bir seyirlik ortaya koymak için çabaladık. 

Bu nedenle metnimizin çok sağlam olması gerekiyordu. Yaklaşık 2 aylık yaratım süreci sonunda senaryomuzu elimize aldığımızda artık hayalimize bir adım daha yaklaşmıştık. 

Oyunumuzdaki karakater sayısı, mekanlarımız, anlarımız belirlenmişti. Kitapta geçen atmosferden uzaklaşmamaya çalışsak da, tiyatronun büyülü görselliğini kullanarak kendimize yeni yaratım alanları oluşturduk. Yeraz’ın telaşını, gelgitlerini, koşturmasını anlatırken daha inandırıcı olmamıza olanak veren labirent görünümlü, büyüklü küçüklü kolilerden yarattığımız odasını ve romanın da olmazsa olmaz buluşma noktası mutfağı, açılış sahnemizde izleyiciyle buluşturduk. Yeraz’ın çıktığı yolculuk ve nihayetinde vardığı orman ise fantastik, uçuş uçuş ve masalsı bir dekor diliyle hayat buldu perdede. Romanda geçen bazı tanımlamalar kah renk kah doku olarak karşımıza çıktı oyunda…

“Bir süre sonra kulakları başka şeyler duymaya başladı Yeraz’ın. Ormanın seslerini. Yaprakların birbirine değerken çıkarttığı sesi dev bir opera salonunda performans bittikten sonra yükselen alkış sesine benzetti örneğin. Altından geçtiği baykuşun ötüşü, derin nefes alan bir ihtiyarın soluğu gibi geldi kulağına. Yürüdükçe hafif hafif çamura batıp çıkan spor botlarından ritim bile tutmuştu. Ormanın bugünkü rengiyse tartışmasız kahverengiydi. Sadece iki günde yeşiller ve sarılar yok olup gitmişti. Annesinin zaman zaman eve getirdiği kartelada gördüğü renklerin hepsi tablo gibi karşısındaydı resmen. Kestane, çikolata, kum, hasır, tan…”

Yosun’un, hareket düzeniyle oyuncular tarafından saniyeler içinde oluşturulan evi de kitabın işte bu sözcüklerle anlatmaya çalıştığı pastoral havayı bir anda iliklerimize kadar hissettirdi. 

Canlanmasına en çok sevindiğimiz unsur ise tabii ki ballı, fındıklı ve bol sütlü marlenka oldu! Hikayenin ana unsurlarından biri olan ve aileyi, dostluğu, genekselle modernin bağını sembolize eden marlenkayı sahneye taşımazsak olmazdı! Yeraz’ın çantasından çıkan, yayasının pişirdiği nefis marlenka tatlısı sadece Yosun’un ve nenesinin değil izleyicilerin de iştahını kabarttı, kabartıyor… 

Siz de merak ettiyseniz, tadına bakmak için oyun çıkışı Voyn Bistro’ya uğrayın.”